29 Kasım 2013 Cuma

ANADOLU'DA KADIN BİR BAŞKA GÜZEL




Bu satırlar, uzun ve yorucu olduğu kadar, beni ben yapan çalışmalarımın ve Anadolu’nun her köşesini gören gözlerimin ve gönlümün ürünüdür. Toprağa yaşam veren, yaşamı zenginleştiren, anlamlı kılan kadınlarımız gibi işledim her sözcüğü ben de. Özenle bezedim her satırı. Yazdıklarımın hepsi gerçekti ve özüydü yaşananların. Yıllardır kadınlarımızın çalışmalarını yalnız gözlerimle değil yüreğimle de izledim. Hekimlik çalışmalarım için nereye gitsem, Anadolu kadınını yanımda buldum hep. Onlara bildiklerimi öğretirken, dertlerini dinlerken, gülümsüyorlardı yürekten. Ter içinde çapa yaparken de yanlarındaydım. Patates tarlalarında, üzüm bağlarında, elma bahçelerinde keyifle paylaştım yaşamı onlarla. Bana çok şey öğrettiler. Bilgime bilgi, sevgime sevgi kattılar. Kuş uçmaz kervan geçmez yollardan onlara ulaşmanın heyecanını anlatabilsem... 

Karadeniz’in Amazonları sepetleri sırtlarında, rengârenk giysileri içinde gülümsüyorlardı yaşama. Dudaklarında bir türkü, hayallerinde bitmeyen sevdaları vardı. Doğu-Güneydoğu Anadolu’nun kadını Ağrı Dağı, Van Gölü, Harran evleri kadar ulaşılmazdı düşlerimde. Orta Anadolu yaylalarında, Kapadokya efsanesinde olduğu gibi, toprağa sımsıkı sarılmış, kayaları, güneşin parlak ışınlarıyla renklenmiş taşları temizleyen kadında tanrısal bir güç vardı. Toprağı bellerken, tohumu serperken bebesi ya karnında ya sırtındaydı. Sessizce ve yürekle taşıyorlardı omuzlarında testilerindeki bulanık kirli suları. Karın suya dönüştüğü kovuklardan taşırken aşklarını, sevdalarını anlatan yanık türküleri yansıyordu dağlardan. 




Tandır başındaydı, ocak başındaydı kadın. Una bulanmış, hamur yoğuran elleri ile pişirdikleri mis kokulu sıcacık ekmeklerle yaşama yaşam katıyorlardı. Koyunlarını sürüye katan da onlardı. Onları hayranlıkla izlediğimi görünce sıcacık gülüşleriyle, bana sallanan elleri nasıl unutabilirim? 

Sohbetleri de gülüşleri gibi içtendi. Konukseverdiler. Mutlu heyecanla paylaştıkları ekmekleri kadar yöresel aşları da kutsaldı benim için. 

Çocuklarını muayene ederken, dertlerini dinlerken Anadolu hekimi olmanın gururu ile donanıyordum. Onları mutlu etmenin güzelliğini yine onlarla paylaşıyordum. Tanrının ödülüydü bu çalışmalar benim için. 

Yıllar sonra okuma yazma öğrenebilme şansını yakalayan kadın azimliydi. Kaybettiği zamanı yakalayabildiği için de bir o kadar heyecanlıydı. Çıkrıkta eğirdiği, boyadığı, renkli iplikleri işleyen, sazıyla, sözüyle, sanatıyla doruklanan kadın kutsal bir varlıktı Anadolu topraklarındaki yaşam için. Yeni ufuklarda yakalayacağım kadınlarımızın öykülerini. Usanmadan yazacağım, tanıdıkça, gözledikçe, dinledikçe yazacağım. Satırlara satırlar ekleyeceğim. Bitmeyecek eklemelerim biliyorum. Anadolu kadınını ciltlere sığdırabilir miyim diye düşünürüm hep. 





Anadolu’da Kadın Bir Başka Güzel 


Töresel giysisinin içinde başka güzel 
Sürmeli gözleriyle hızmalı başka güzel 

Gün ağarırken kalkıp sürüye koyun katan 
Tozlu yollar aşarak sularını taşıyan 
Gece gündüz didinip yaşamı yaşam yapan 
Özverili öyküsü güzelden öte güzel 

Hamuru yoğururken, çocuğu doğururken 
Ocakta aş pişirip erini doyururken 
Toprağı işleyerek tohuma yaşam veren 
Nasırlı elleriyle hasatta başka güzel 

El emeği, göz nuru döküşü başka güzel 
Renkli hayallerini örüşü başka güzel 
İpliğe dans ettirten nakışı başka güzel 
Özenle sergileyip bakışı başka güzel 

Kalem tutan eliyle yazışı başka güzel 
Oturup sohbet eden diliyle başka güzel 
Okuyup yazan azmi gücüyle başka güzel 

Savaşta silah tutan cephelerde çarpışan 
Öğrenip eğiterek kendini bile aşan 
Evreni kucaklayan aklıyla başka güzel 

Değeri bilinmese kuma getirilse de 
Duyguları çiğnenip aşkı bitirilse de 
Hüzünlü bakışıyla susuşu başka güzel 
Dost ellerle uzanıp tutuşu başka güzel 

Sazıyla başka güzel sözüyle başka güzel 
Sanatın zirvesinde sahnede başka güzel 

Doğarken başka güzel yaşarken başka güzel 
Tanrının yarattığı kadın bu başka güzel... 

17 Aralık 2002 / İstanbul 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder