
İstiklal Caddesi 1927’den önce Cadde-i Kebir olarak ün salmıştır. Olağandışı güzellikteki tarihi binalar, heykeller, kliseler, konsolosluklar, tiyatrolar, kitap- çılar, kafeler, tramvay yolculuğunuzda size eşlik ederler kampana sesleri arasında. Öylesine kalabalıktır ki İstiklal Caddesi, özgürce yürüyemezsiniz. Her yaştan, her cinsten, her milletten, her meslekten, her telden çalan insanlar yan yana, omuz omuza yürürler bu caddede, renkli, albenili yaşamın ritmine uyarak. Köşe başlarında çevreyi seyredenleri siz de merakla izlersiniz. Dağların Çocuğu Pala Şair, çiçekle süslenmiş ilginç şapkasının altında, ciddi görünümlü yüzünü kaplayan, pehlivanları kıskan- dıran pala bıyıkları, tertemiz ve çağdaş giysisinin üstünü süsleyen al bayraklı, değişik görünümlü madalyaları, kırmızı ve sarı gülleri, andız ağacından yapılmış dev tespihi ve şık çantası ile hep aynı yerde, İstiklal Caddesi'nin ortasında, şık bir vitrinin önünde durur tüm gün. Ülke dışından gelen konuklarla çektirdiği fotoğraflarla sürdürür yaşamını. Yaşamı noktalanıncaya kadar böyle geçmiştir günleri.
İstiklal Caddesi anlatılmakla bitmeyen uzun, yorucu ama mutlu ve gururlu yaşamı ile belleklerden hiç çıkmaz. Bir gelen yine gelir, bir gören yine görmek ister. Bir gezen bitiremez geze geze. Gezilmeye değer doğrusu, yazılmaya değdiği gibi.
Prof. Dr. Yıldız Tümerdem
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder