31 Mart 2014 Pazartesi

ANADOLU TOPRAKLARINDAN SELAM

Yıldız Tümerdem
Anadolu Topraklarından Selam

Görünce kıraç topraklarını Anadolu’mun  / yeşile sevdam alevleniyor
Susuz ırmakların yalnızlığında  / maviye özlemim artıyor
Sağlıksız çocukların /  tükenmiş anaların / yoksun babaların / çaresiz bakışlarında
Yokluğunu yaşıyorum hekimliğimin / varlığıma isyan ederek.

Yolunuz Güneydoğu Anadolu topraklarına düşmediyse düşsün derim. Gerçek dostlarım olan özgür doğa kuşları olan turnalar, leylekler, kartallar, şahinler, atmacalar ve doğanların yanı sıra, insanlarla iç içe yaşamayı öğrenmiş güvercinler, kargalar, kırlangıçlar uçuyor oralarda özgürce. Yol boyunca, madenlerin renklendirdiği sıra dağların oluşumunu düşünüyorsunuz, tırmanmak istiyorsunuz yalçın kayalıklara, dumanlı tepelere. Kervanların yerine dört tekerlekli araçlarla dolaşabiliyorsunuz, her yeri, köyleri, mezraları, kent merkezlerini, ören yerlerini. Nerede kalacağınızı sorgulamadan, eskilerde atlarımızı, katırlarınızı, eşeklerimizi bağladığımız, bu gün konuklarını ağırlayan, çağdaş görünümlü tarihi hanlarda bile konaklama şansını yakalayarak, bütçenizi zorlamadan yapabiliyorsunuz yolculuğunuzu, keyifle ve güvenle. Olağandışı güzelliklerle donanımlı Anadolu topraklarımızı tanıdıktan sonra neler kazanacağınızı bir bilseniz. Hayal bile edemezsiniz inanın, hayal bile.

Günlük gazetelerin bol taksitli ve albenili tanıtımlı, Uzak doğu, Afrika, Amerika Avrupa vb. gezilerini öneren ilanların peşine düşmeden önce, bir soluk durup düşünelim, bir kez daha. “Önce Anadolu topraklarımızı gezip görelim, Ülkemizi aydın yüreğimiz ve dingin beynimizle, tanıyalım” derim. Okullu yıllarımızda, coğrafya kitaplarından öğrendiğimiz dağlarımızı, ovalarımızı, ırmaklarımızı, kıraç topraklarımızı, tarih ve sosyoloji kitaplarından öğrendiğimiz kentlerimizi, köylerimizi, ören yerlerimizi, insanımızı, tek sözcükle, kendi gerçeklerimizi öğrenelim, yüzleşelim kendimizle, görerek öğrendiklerimizi paylaşalım çevremizle. Anadolu topraklarımızı gerçek aydınlar olarak tanıyalım. Yalnızca Güneydoğu Anadolu Bölgemizi değil, doğudan batıya, kuzeyden güneye, topraklarımızı karışlayarak dolaşalım. Üçüncü gözümüzle-gönül gözümüzle görelim bizim ayrılmaz parçamız olan tarihsel ve yaşamsal gerçeklerimizi. Sıcacık duygularla bize gülümseyen, yediden yetmişe, kadın erkek ayırımı gözetmeden, insanlarımızı tanıyalım, onlarla kucaklaşalım içtenlikle, sevgiyle ve de saygıyla.

 Ne dersiniz, denemeye değmez mi? Değer diyorum, bir uçtan ötekine ülkesini yıllardır hizmet vererek dolaşan, öğrettiğinden çok öğrenen, insanımızı, doğayı dört mevsim ile birlikte kucaklamış bir hekim olarak değer diyorum. İlk kez lise yıllarımda tanıştığım, son yıllarda altını çizerek, keyifle okuduğum, Evliya Çelebi Seyahatnamesi çok şey öğretti bana.  El büyüklüğünde, kitapların, sararmış devasa sayfaları arasında dolaşırken, sözlük kullanarak anlamaya çalıştığım neşeli tümceleri okurken, gündüz hayalleri kuruyor, anlatılan yerlerde dolaşarak, oraların insanları ile birlikte yaşayarak, eskitiyordum yıllarımı, yaşlanmadan. İlk gençlik yıllarımda, Evliya Çelebi, sonraki yıllarımda, Halikarnas balıkçısı olarak bilinen Cevat Şakir ve eserlerini soluksuz okuduğum Azra Erhat'ın yerinde olmayı imgelediğim İdollerim oldular. Anadolu’yu bir baştan ötekine dolaşmak, damdan dama atlayan kedilerin donduğu Erzurum karları ve soğuğu ile boğuşmak isterdim. Beyaz badanalı, iki katlı, kayrak taşlı Bodrum evlerinin süslediği yerlerde konaklamak isterdim. Teknelerle mavi dalgaların arasında, balık sürülerini selamlayarak, teknenin ardındaki beyaz köpüklere yansıyan güneşin ışıkları ile oluşan gök kuşağının büyülü renklerinde Tanrısal Aşkı yakalamak isterdim. Bütün bunları, onların gözleri ile görerek, onların kalpleri ile severek, bire bir yaşayarak, yazmak isterdim. Kendimle kaldığım saatlerde sorduğum soru şöyle olur; “yakalayabildin mi acaba imgelerindeki yaşamının bir anını bile?”. Sessiz bir gülümseme ile uzaklara takılı kalmış gözlerdeki gizemli ışıkta saklı kaldı bu sorumun yanıtı.

Günümüzde, Anadolu’muzu her yönü ile ele alarak anlatan çok sayıda değerli kitap var. Ancak, yalnızca okumak yeterli olmuyor, okurken imgelediğiniz o yerleri görmek, bir süre oralarda yaşamak da gerekiyor. Her zaman gizemlerini koruyan kutsal beldeleri, doğa harikalarını, yeni bir yüz yılda değişen yüzleri ile görmek, insanlarını tanımak istemez misiniz? Eskiyi yeni ile birlikte dolu, dolu keyifle yaşayarak, yaşamı yakalamak, kazanılabilinecek en güzel ödül kanımca. Yıllardır, bana sunulan bu ödülü elimden geldiğince değerlendiriyor, yaşadıklarımı, karınca kararınca, çala kalem yazıyorum. Yeniden o günlere, o günkü yaşımla ve konumumla, dönerek yaşamayı, Kırmızı Erk Koltuğuna oturmanın ötesinde, Tanrısal Ödül olarak niteliyorum. Anadolu’muzun Ariflerinin; “ çok gezenin çok okuyandan daha çok bildiğini “anlatan sözlerindeki gerçek göz ardı edilmemeli. İnsanı aydınlatan yapıtları okumak ve görülmesi gereken yerleri gezmek, yaşam felsefemiz olmalı. Böyle düşünerek yaşamak, yaşamı yakalamak,  bir şans kanımca. Denemelerini önerdiğim, gerçek dostlarıma; “ karar yine de sizlerin derim içtenlikle. Evet;
“Görünce kıraç topraklarını Anadolu’mun yeşile sevdam alevleniyor. Susuz ırmakların yalnızlığında, maviye özlemim artıyor. Sağlıksız çocukların,  tükenmiş anaların,   yoksun babaların çaresiz bakışlarında yokluğunu yaşıyorum hekimliğimin, varlığıma isyan ederek.

Başkaldırımı Hekimce noktalıyorum. Umutlarımı taptaze tutarak, Hipokrat’ın bizlere bırakıtı Mesleksel Andımıza yakışır çalışmalarımı, bıkıp usanmadan, aralıksız sürdürüyorum.

Günlük-gezi notları- ŞIRNAK- İdil- 26 Ağustos 1997


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder