10 Temmuz 2014 Perşembe

UMUDUN KANATLARI ALTINDA

Yıldız Tümerdem
  Umudun Kanatları Altında


         Mustafa Kemal Atatürk, Büyük Nutuk’u hazırlarken, çocukluk ve gençlik yıllarında öğrendiği eski Türkçe ile notlar almıştır. Yılların alışkanlığıdır elbette… Ama eserini o günün Türkçe’ si ile değerlendirmiştir… Her zaman olduğu gibi, konuşmalarını o günün sözcükleri ile Türkçe yapmıştır… Cumhuriyetimizin ilanından sonra topraklarımızda kullanılması yasal olarak kabul edilen dil, Ana dilimiz, Ana-Ata Toprağımızın Dili Türkçedir… Bizim dilimizdir Türkçe… Atalarımızın, Özümüzün Dilidir… Atamızın, her sözcüğünü dikkatli bir biçimde düşünerek kurduğu tümcelerden oluşan bu değerli yapıtını, 15- 20 Ekim 1927 tarihleri arasında 6 gün süre ile Büyük Millet Meclisinde okuyarak, irdeleme ortamında bir karar almıştır. Nutuk’un son bölümünü Ulusal Birliği koruyacak olan gençliğe, Türk Gençliğine armağan etmiştir. Bu çok değerli bir bırakıttır. 87 yıldır okundukça değeri artan bir bırakıt... Nutuk’un son bölümünde Büyük Millet Meclisinde, o günün Türkçe’si ile; “Muhterem Efendiler, sizi günlerce işgal eden uzun ve teferruatlı beyanatım, en nihayet, mazi olmuş bir devrin hikâyesidir. Bunda, milletim için ve müstakbel evlatlarımız için dikkat ve teyakkuzu davet edebilecek bazı noktalar tebarüz ettirebilmiş isem, kendimi bahtiyar addedeceğim… Bu gün vasıl olduğumuz netice, asırlardan beri çekilen milli musibetlerin intibahı ve aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedelidir. Bu neticeyi Türk gençliğine emanet ediyorum.”söylemi, gerçeğin tüm açıklığı ile anlatımı değildir de nedir?

        Evet! Böyle konuşmuştu Mustafa Kemal Atatürk Ana-Ata toprağımızın vazgeçilmez dili Türkçe ile konuşmuştu… Gençlik Söylevini de o günün Türkçe’si ile 20 Ekim 1927 tarihinde yapmıştı; “ Ey Türk Gençliği! Birinci vazifen, Türk istiklalini, Türk Cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni, bu hazineden, mahrum etmek isteyecek, dâhili ve harici, bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklal ve cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şeraitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerait, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklal ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zapt edilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta iktidar sahipleri şahsi menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler.
Ey Türk istikbalinin evladı! İşte bu ahval ve şerait içinde dahi, vazifen; Türk istiklalini ve Cumhuriyetini kurtarmaktır. Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda, mevcuttur.”

          On yılları geride bırakmış bizler, bu söylemi ancak, günümüzün Türkçesi ile anlayabiliyoruz… Öncümüz olan Atamız bu gün aramızda olsa idi, 87 yıl önce kullandığı sözcüklerden vazgeçer, bu günkü, bizim kullanmaya özen gösterdiğimiz Türkçemizi kullanırdı söyleminde… Hala genç kalmış, yılların eskitemediği, Atamızın ilkelerini ve devrimlerini her zaman savunan bizlere-gençlere şöyle seslenirdi;
“Ey Türk Gençliği; İlk Görevin; Türk Bağımsızlığını, Türk Cumhuriyet’ ini sonsuza dek korumak ve savunmaktır…Var oluşunun ve geleceğinin tek temeli budur.. Bu temel, senin en değerli kaynağındır… Gelecekte de, seni bu kaynaktan yoksun etmek isteyecek, iç ve dış kötüler olacaktır…  Bir gün, Bağımsızlığını ve Cumhuriyetini savunmak zorunda kalırsan, göreve koşmak için, içinde bulunacağın ortamın olanak ve koşullarını düşünmeyeceksin… Bu Olanak ve Koşullar çok elverişsiz olabilir. Bağımsızlığını ve Cumhuriyeti’ni yok etmeyi amaçlayan düşmanlar, bütün dünyada eşi görülmemiş bir yenginin temsilcisi olabilirler… Zorla ya da yanıltarak, üstün tuttuğun yurdunun bütün kaleleri alınmış, bütün gemilikleri ele geçirilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve yurdun her köşesine eylemli olarak girilmiş olabilir… Bütün bu koşullardan daha acı ve daha korkunç olmak üzere, ülke yönetiminde bulunanlar, aymazlık ve sapkınlık ve de ihanet içinde bulunabilirler… Üstelik yönetim başında bulunanlar, kişisel çıkarlarını, ülkeye yayılan düşmanların siyasal erekleriyle birleştirebilirler… Ulus, yoksulluk ve darlık içinde yıkık ve bitkin düşmüş olabilir…
Ey Türk geleceğinin genç kuşağı! İşte; bu ortam ve koşullarda bile görevin, Türk bağımsızlığını ve Cumhuriyeti’ni kurtarmaktır… Gereksindiğin güç, damarlarındaki soylu kanda bulunmaktadır.

           23 Nisanlarda çocuklarımız için kutladığımız bayramları artık dünya çocuklarıyla birlikte kutluyoruz. Bizler; 19 Mayıslarda, 30 Ağustoslarda, 29 Ekimlerde Ulusal Birliğimizin / Özgürlüğümüzün / Laik Cumhuriyetimizin yitimsiz ve bitimsiz günlerini, aydın ve ilkeli insanlar olarak kutluyoruz, gururla ve de içtenlikle… Dünyanın hangi Ülkesinde, Çocuk ve Gençliğin bayramı kutlanır?” sorusunun “hiçbir yerde” olan yanıtı, Atamızın yüceliğini anlatmıyor mu? Bu yüceliği görmezden gelmek olası mı? Çocukluğumda ve gençlik yıllarımda, Türkçe konuşarak, yazarak, okuyarak büyüdüm ve geliştim… O yıllarda kelime, cümle, mesela vb. kullandıklarım, on yıllardır; sözcük, tümce, olasılık, örneğin olarak değiştirdim… Çünkü dilimi zaman içinde, okudukça, yazdıkça daha iyi öğrendim… Değiştim ama gelişerek değiştim… On yıllardır, Kutsal Anadolu topraklarımızı, bir uçtan ötekine, hekim ve eğitici olarak dolaştığımda, gözlemlediğim görüntüler ve dinlediğim konuşmalardan mutsuz oluyorum, içim yanıyor… Dilim / Kutsal Anadolu Topraklarımız ve bu topraklarda özgürlüğü avuçlarının içinde doğmuş /büyümüş ve de doğacak / büyüyecek olanların, gelecekleri için / geleceğimiz için kahroluyorum… Evreni var eden büyük güce sığınıyorum umudun kanatları altında, her zaman olduğu gibi… 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder