Yıldız Tümerdem*
Toplumun Ciddi Sağlık Sorunları ve Çözüm Yolları
İlk On Ölüm Nedeni
Dünyada her şey
ama her şey değişiyor… Yeni Hastalıklar tanımlanıyor. “Tansiyon yüksekliği, Şeker
Hastalığı(diyabet), Şişmanlık(obesite)tan oluşan üçlüye; Metabolik Sendrom” deniliyor…
Geçmişte böyle bir hastalık tablosu
vardı da biz mi bilmiyorduk? Sorusunu
yanıtlamamız gerekiyor…
Evrendeki değişimin özünde, bilimsel anlamda; Fiziksel-Kimyasal( çevresel kirlilikler) ve Biyolojik( bitkisel-hayvansal kaynaklı) Çevrenin varlığı yadsınamaz… Evrenin yaşamsallığını sağlayan çevreye olumlu ya / ya da olumsuz etki yapan da yine insanoğlunun Toplumsal-Sosyal Çevre’sidir… Bu çevrede; Bireysel ve Ailesel yapılanmanın yanı sıra Yöresel-Kentsel ve Evrensel yaşam koşulları da vardır… Toplumsal çevredeki denge, birey ve toplumun Ruh Sağlığını olumlu etkiler… Kalıtsal olarak ruhsal hastalıklara, özellikle de bozukluklara yatkınlık olsa bile, bireyin sosyal yaşamla olumlu etkileşimi, genetik yapıdaki olumsuzlukları baskılayarak hastalık ve bozuklukları önleyebilmektedir…
Gelişen Teknoloji nedeniyle insan,
daha rahat yaşayabildiğini zannetmektedir… Oysa kimyasal atıklar fiziksel
çevreyi olumsuz olarak etkilemekte, soluklanan havayı ve kullanılan suyu
kirletmektedir… Toksik-zehir saçan-maddeler,
hücrelerin yapısını, özellikle de hücrenin çekirdeğindeki DNA’yı bozmakta, Atipik hale getirmektedir… Bunun anlamı
da insan bedeninde değişik yerlerde ve zamanlarda oluşan kanserlerdir.
Temiz Hava ve Temiz Su: sağlıklı
yaşamın özüdür… Sağlıklı Koşullarda ve Doğal Yöntemlerle yetiştirilen Bitkiler
ve Hayvanlar, temiz su ve temiz hava kadar sağlıklı yaşamın, özellikle de
sağlıklı beslenmenin vazgeçilmez temel öğeleridir… Biyolojik Çevrenin
olumsuzluğu vücudun hücre yapısını bozar ve kimyasal maddelerde olduğu gibi,
değişik türde Kanserlere neden olur… Görüldüğü gibi, kanserlerin oluşumu çok
etkenlidir. Kalıtımsal riskten öte çevrenin olumsuzluğu önde gelen nedendir…
Birey olarak İnsan; yaşam
yolculuğuna kadındaki Yumurta Hücresinin
erkekteki Sperm Hücresi ile
karşılaşıp, birleşmesi ile yola çıkmaktadır. 46 Kromozomlu insan yavrusu, anne Rahim’inde
kaldığı 40 hafta boyunca, anne ve babanın soyundan gelen genetik mirasın yanı
sıra, annenin beslenmesi, hastalıkları ve günlük yaşam koşullarından da
etkilenerek büyümekte ve gelişmektedir… Bu büyüme ve gelişme sağlıklı ya da
sağlıksız olacaktır…
Günümüzdeki teknolojik gelişim,
doğmadan önce bile bireyin sağlıklı olup olmaması ile ilgili bilgi alınmakta,
kan uygunsuzluğunda kan değiştirilmekte, ameliyatlar bile yapılmaktadır.
Anomali olduğunda, Etik Kurul kararları
ile bebeğin doğumu önlenmekte, doğmadan önce, 4 ayın sonunda cinsiyet tayini
yapılmaktadır… Bu ve benzer uygulamalar, insanın sağlıklı yaşamı ve geleceği
için önemli kararlardır… Görülüyor ki günümüzde, anne rahmine yerleştiğimiz
andan başlayarak sağlıklı yaşamamız için gereken koşulların sağlanabilmesi
artık zor değil… Doğduğumuz an, doğum yaptığımız yerden başlayarak, evrensel çevremizin olumlu etkisi, uzun ve
sağlıklı yaşama şansımızı olumlu olarak etkiliyor… Önemli olan evrende bu
olumluluğu sağlayacak koşulları yaratabilecek sistemi oluşturabilmek…
Dünya Sağlık Örgütü (WHO), yıllardır bütün dünya ülkelerinde,
sağlıkla ilgili verileri değerlendirerek gereken önlemleri alma konusunda ciddi
çalışmalar yapmaktadır… Uluslar arası
Çocuklara Yardım Fonu(UNİCEF), dünya çocuklarının, anne karnından
başlayarak sağlıklı ve uzun yaşamaları için önleme yönelik çalışmalar
yapmaktadır.
WHO çalışmaları ile ırksal yapı-cinsiyet- yaş- yaşanılan
Anakara(kıta) vb. durumlarda ayırım gözetmeden tüm dünyada insanları öldüren ilk
10 Ölüm Nedeni istatistiksel
verilerle ortaya çıkarmıştır… Yeni bir yüzyılda da ölüm ve hastalıklar değişmemiştir…
Hastalıklara özgü sayısal-oransal değerler azalmamış, katlanarak artmıştır… Dünde olduğu gibi bu
gün de Kadın; adeta Kuluçka Makine’ si gibi doğurmakta, tüm uğraşlara karşın dünyada
nüfus patlaması sürüp gitmektedir… Nüfus artışındaki dengesizlik özellikle de, gelişmekte
olan ülkelerde Yetersiz-Dengesiz
Beslenme- Malnütrisyon ve Açlığa( Starvasyon)
yol açmaktadır… Bunlara bağlı olarak; cılızlık, bodurluk, vitamin ve mineral
yetersizliklerine bağlı kansızlık, deri döküntüleri, görme bozuklukları,
körlük, kemik hastalıkları, havale nöbetleri vb. ortaya çıkabilir… Anomaliler gelişebilir, ölümler görülebilir…
Doğumlarda ve doğum sonrasında anne ve bebek ölümleri artar…
Dünya’da insanları öldüren 10 neden arasında; Tütün ve Tütün ürünlerinin ilk sıraya yerleşmesi; başta Amerika
Birleşik devletleri, İngiltere ve çok sayıda Avrupa Ülkesinde ve Türkiye’de
yıllardır yürürlükte olan yasalara, eğitim programlarına karşın, inatla yerini
korumasında kanımca bireylerin bilinçaltı davranışları bulunmaktadır… Bunlar; Toplumsal Duyarsızlık-Umarsızlık-Bana
Bir Şey Olmaz Düşüncesi-Çevresindekilere Aldırmazlık- Özenti- Taklit-Sınıf
Atladığını Sanma-İradesizlik- Boşlukta kalma-Kendisi ve Yaşamı ile Barışık Olmamak” olarak
sıralanabilir… Bu da bilimsel ortamda, Psikolojik olarak; Sağlıksız Davranış ya
da Davranış Bozukluğu olarak nitelendirilmektedir…
Çarpıcı bir örnek vermek isterim; 35
yılda 1 ton 277 kilo tütün tüketen, 1 günde 10 metre, 35 yılda 127 bin 750 metre
sigara içen, bozduğu Kalp ve Damarlarını, Kalp Vakfı Üyelerinden Prof. Dr. Bingür Sönmez’ in sihirli
ellerinin mucizevî bıçağı ile onartan 52 yaşındaki Dursun Demirkol (Hürriyet
Gazetesi:-24 Mart 2006- Birsel Sancar haberi), yukarıda sözü edilenlerden hangi
nedenle günde 5 paket sigara içmiştir… Bütün bu olanlardan sonra sigara içmeyi
sürdürebilecek midir? Bu örneklerden sonra kullanıcılar; “yiğitlik bende kalsın sigara bana
kendini bıraktırmadan önce, ben onu bırakayım” diyerek, doğru karar alabilecek mi?
Çalışmalar; Sigara Bağımlılığının dünya
genelinde, yaklaşık % 25-30 oranında olduğunu ve oranın gittikçe arttığını göstermektedir…
Gençlerde bu oran yaklaşık % 40-50’dir.
Artma bu yaş grubunda daha hızlıdır. Gelişmekte olan toplumlarda % 70’lere
varan değerlere ulaşmıştır… Ülkemizde, değişik toplum gruplarında yaptığımız çalışma
sonuçları da dikkat çekicidir… İstanbul’da eski ve yeni yerleşimli göç
bölgelerindeki ilkokul 5. sınıf öğrencileri arasında, günde yaklaşık 5-10 tane
sigara içenlerin yaklaşık % 15, özel eğitim gören bazı okullarda aynı
yaşlardaki çocuklarda % 3,5 oranlarında olması, gençlik evresindeki kız ve erkek
öğrenciler arasında bu oranın % 35’lere ulaşması sorunun ciddiyetini yansıtması
bakımından önemlidir… Bütün bunların yanı sıra,
ekonomik ve sosyal koşulları yetersiz olan kadınlarda % 25, erkeklerde %
65 oranda( kahvehane çalışması)., iyi
olan gruplarda, orta yaş kadınlarda % 35,
erkeklerde % 45 oranda, günde en az bir
paket sigara tüketimi için Hekim olarak yorumum; “Aydınlık Olmayan, karanlık ve de Sağlıksız Bir Gelecek” olacaktır…
Son yıllarda sayıları gittikçe
artan Nargile Kahvehaneleri sorunun,
Yasal Düzenleme ile önlenmesi gereken, bir başka ürkütücü ve de düşündürücü
yönüdür…
İkinci ölüm nedeni; Kalp ve Damar hastalıklarıdır… Dünyada
her yıl kayıtlara geçen 20 milyondan fazla kadın ve erkek, Kalp-Damar Hastalıkları nedeniyle hekime başvurmakta, maliyeti çok
yüksek olan yöntemlerle tedavi edilmekte ve geç kalındığında da yaşamını
yitirmektedir… Yaklaşık 18 milyon insan Kalp Krizi ve Felç nedeni ile karşımıza
çıkmaktadır…
Türkiye’de kayıtlara geçen bu
değer 200 bini aşmaktadır… Bütün bu olanlarda, Ailesel-Genetik Riskin yanı sıra
Çevresel Faktör Riski de yüksektir. Bu Riskler; Aktif Sigara İçiciliği, Pasif
İçicilik, Sağlıksız / Dengesiz / Aşırı Beslenmeden kaynaklanan Şişmanlık, Stres
ve Hareket azlığıdır… Gün geçmiyor ki Gazeteler ve Televizyonlardan değişik
yaşlarda, sağlıklı görünen çocuklarımızın ve gençlerimizin, koşarken, yüzerken,
spor yaparken kalp krizi sonucunda yaşamlarını yitirmelerini üzülerek izliyoruz…
Bütün bunların altında yatan gerçeklerin Kalıtsal
mı yoksa Edinsel (kazanılmış-çevresel)
mi olduğunu düşünmeden edemiyoruz… Düzenli sağlık kontrolleri ile bu ölümler
önlene bilinir miydi ” sorularını da soruyoruz... “Aile öğelerimiz / kendimiz
için düzenli sağlık kontrolleri yaptırma şansımız var mı” sorusuna yanıt
bulamıyoruz…
Ölüm nedenleri arasında üçüncü
sırayı Tansiyon Yüksekliğinden
kaynaklanan beyin ve değişik organ kanamaları yer almaktadır… Tansiyon
yüksekliğinin tek bir nedeni yoktur. Çoklu nedeni ve etkisi bilimsel
çalışmalarla da kanıtlanmıştır… Çalışmalarla,
dünyada % 0,1 oranında, 600 milyon’dan fazla
insana Hipertansiyon tanısı konulmuştur…
Ülke içindeki araştırmalara göre;
son yıllarda, 30-40 yaş üzerindeki kadın ve erkekte, yaklaşık % 30-40 oranında Arteryel
Kan Basıncı Yüksekliği gösterilmiştir. Özellikle de aşırı tartısı olanlarda ve
şişmanlarda bu oran dikkat çekici idi…
Bilindiği gibi, Uluslararası karar
gereğince, Arteryel Kan Basıcının Normal Değerleri; Sistolik
Basınç( maksimal-büyük tansiyon) için 120
mm Hg dir. Diastolik ( minimal-küçük
tansiyon)Basınç için 80 mm Hg’ dır… Toplumun anlayacağı söylemle, ölçümde; Yüksek
Tansiyon’da büyük olan 12, küçük olan 8 üzerindedir… Yüksek Tansiyon oluşumunda
Kalp-Damar hastalıklarındaki risk Feokromositoma(
böbrek üstü bezindeki kistik
tümör) da düşünülmelidir… Ülkemizde
sanılandan fazla görülen, Tiroit bezi bozuklukları, özellikle de Toksik Guatr ve Böbrek Taşları ile iltihapları da göz ardı edilmemeli, bulguların
ortaya çıkması beklenmeden, sağlık kontrolü ve tarama testlerinin faktörlerinin
yanı sıra, özellikle kan şekeri ile de birlikte inip çıkışlar görülen
hastalarda, böbrek üstü bezinin kistik yapılı tümörlerinden yapılması sağlıklı
ve uzun yaşamın göstergesi olacaktır…
Ölüm nedenleri arasında olan Şişmanlık(obesite), dünyaya hızla
yayılmaktadır. Aşırı ve Yanlış ve de dengesiz beslenmenin neden olduğu Obesite pek
çok doku ve organ bozukluklarının, özellikle de şekerimizi düzenleyen Pankreas organındaki çalışmayı
bozmasının( Şeker hastalığı – Diyabet oluşur) yanı sıra erken ölümler bile
neden olabilen bir hastalıktır… Çalışmalar, obesitenin okul öncesi ve ilköğrenim
çocuklarında % 1-10 oranlarda görüldüğünü ortaya çıkarmıştır. Amerika Birleşik
Devletlerindeki çalışmalara göre; değişik yaş gruplarında, kadın ve erkeklerde
ölümcül obezite oranı % 25’lere ulaşmıştır. Türkiye’de yapılan çalışmalarda da(
bizim çalışmalarımız) olumsuz sonuçları yansıtan yüzde oranlar kaygı vericidir.
Bir çalışmamızda ergenlik evresindeki kızlarda aşırı tartı oranı %15, obesite oranı
yaklaşık % 8-10 bulunmuştur. Bir özel anaokulu çalışmamızda kız ve erkek
çocuklarda bu değerler % 1-5 arasında değişiyordu… Bireyler kolay bir formül
ile tartılarını kontrol altına alabilir ve dünya standardı olarak kabul edilen
listedeki yerlerini bularak obesite ile ilgili kendi kararlarını alabilirler…
Vücut Kitle İndeksi( VKI-BMI) adını verdiğimiz bir formülle
bu kararı bilimsel olarak da alabiliriz. Bu formülde; bireyin boyunun metre
olarak karesi sonucunda ortaya çıkan değer Standart kabul edilir… Örnek;1.75x 1.75=2.99). Bireyin
kilogram olarak tartı değeri standart sayıya bölünür… Örnek; 74: 2.99= 24,9-
aşırı tartının üst sınırı demek… Çıkan sayı bireyin beslenmesi ve bedeni
ile ilgili doğruya yakın bilgi vermektedir… WHO bir tablo geliştirmiştir. Bu tabloya göre; 18.5’in altı Zayıf., 18.5-
24.9 arası Normal., 25- 29.9 arası Aşırı Tartı., 30-34.9 Obesite(şişmanlık).,
35- üstü Ölümcül Obesitedir. Birey bu
değerlerin sonucuna göre yaşamını düzene koyabilir ve gereken yardımı alma
yolunu seçebilir… Kan tablosu (Kolesterol-HDL,
LDL, VLDL-, Trigliserid, Kan Şekeri, Karaciğer Fonksiyon Testleri, Böbrek
Fonksiyonları vb.) ve değişik Laboratuar Testleri ile düzenli Kontrol ile erken tanıya gidilir… Bu da
sağlıklı yaşamın ön koşulu olarak kabul edilmektedir.
Diabetes Mellitus(şekerli şeker hastalığı), geçmişte olduğu gibi
yeni bir yüz yılda da ciddi olarak ele alınması gereken bir hastalık ve de
bozukluktur. Aile öyküsü varsa daha da ciddiye alınmalıdır. Tip I Diyabet çok erken yaşlarda,
bebekler de bile ortaya çıkabilir…4000gram(4
kilogram) kilogram ve fazla tartı ile doğan bebeklerde, doğum sonrasına,
önlem alınmazsa, havale nöbetleri görülebilir ve organlarda kalıcı bozukluklar
ortaya çıkabilir… İnsülin olmadan
tedavi edilemez… Düzenli İzleme ve tedavinin doğru olarak kesintisiz
sürdürülmesi, yaşamı olumlu etkileyecektir… Kalp-damar hastalıkları, Tansiyon
yüksekliği, Görme bozukluğu-Katarakt-Glokom-Göz dibi kanamaları, Polinevrit-Yürüme
bozuklukları, Böbrek bozukluğu-yetmezliği, vb. yan etkiler(komplikasyonları)
önlenecektir…
Aile öyküsü bilinsin ya da bilinmesin
fark etmez, yanlış yaşam biçimi Tip II Diyabete
davetiye çıkarabilir… Otuzlu-Kırklı yaşlarda klinik bulgular ortaya çıkabildiği
gibi, hiç bir bulgu görülmeyebilir de… Türkiye’de kayıtlı Diabet Mellitus oranı
% 7,2’dir… Gizli olgularla bu oran %10’a ulaşmaktadır… Eğer toplumda bir tarama
yapılsa bu oran daha da yüksek olacaktır… Bireyin sağlıklı beslenmesi, dengeli
karbon hidrat alımı, hareketli ve dingin yaşam, bu hastalığın oluşmasını % 60
gibi yüksek oranda önleyecek ve ilaca bağımlı olmadan, açlık kan şekerinin
normal değerlerde(80-110 mg/DL) kalmasını sağlayacaktır… İlaç tedavisi ile
başarı oranı yaklaşık % 40’dır…
Çalışmalara göre; dünyada
yaklaşık % 2 oranında(170 milyondan fazla) damarlar tıkanmasına bağlı hastalık
ve bozukluk görülmektedir… Hangi doku ve organda görülürse görülsün, damar
tıkanmalarından kaynaklanan belirtiler, ciddi bir biçimde ele alınmalıdır…
Öncelikle kalp-damar ve akciğer hastalıkları ve bozuklukları olmak üzere
karaciğer ve diğer organlarda tıkanmaya bağlı bulgular, felçler, doku ve organ
kanamaları, dolaşım bozukluklarına bağlı olumsuz değişimler, diyabete bağlı nekrozlar,
kalıcı ve de öldürücü olabilmektedir…
İnsanoğlu için Sağlıklı Cinsel
Yaşam, Temiz Hava-Temiz Su-Temiz ve Sağlıklı Besin Maddesi kadar doğal bir
haktır insanoğlu için... Oysa günümüzde, cinsel yaşamlarında yanlış seçim
yapanlarda, başta Sifilis( Frengi), Gonore(Bel soğukluğu), rahim
ağzı kanserleri( erkekten kadına cinsel ilişki ile bulaşan) olmak üzere çok
sayıda virüs ve bakterinin hatta mantarların etkeni olduğu hastalıklar artmış
“epidemi-patlama” yapmıştır…
1980li yıllardan bu yana, HIV
İnfeksiyonu ve AİDS bu gurubu ilk on ölüm nedeni listesine sokmuştur…
Virüs; cinsel ilişki ile (Homo-Heteroseksüel
ilişki Fransız öpücüğü ile) % 30- 60 oranlarda, kan yolu ile %30- 40 oranlarda, anneden bebeğe plasenta
yoluyla %5-10 oranlarda bulaşmaktadır… Aşısı olmayan HIV için, erken tanı
ve pahalı da tedavi ve de dingin ve nitelikli, düzgün yaşam biçimi, hastalığın
ölümcül kimliğini yok edebilmektedir… Son değerlendirmelere göre dünyada 40
milyonun üzerindeki olguların 30 milyonundan fazlası Afrika ülkelerinde
görülmektedir…
Ülkemizde de bu hastalık gizli
bir biçimde her yaştaki insanımızı, hepimizi tehdit ediyor… Doğru bilgilenirsek
yakalanma olasılığı yok denecek kadar azalacaktır.
Savaşlar, Terör, Kazalar, Madde bağımlılığı dünyada ilk 10 ölüm
nedeni arasında yer alan ciddi sorunlar olarak kabul edilmeli, önleme yönelik
Ulusal-Uluslar arası önlem alınmalıdır… Yazık ki geç kalınmıştır bu konularda… Ama
yine de Anadolu’muzun ön görüşlü, arif insanının; “zararın neresinden dönülse kardır” sözü anımsanmalı ve önleyici
hekimlik çalışmalarına yönelik bir sağlık politikasının önemi kabul
edilmelidir… Tüm dünyada olduğu gibi, Ülkemizde de Sağlık-Yargı-Eğitim Devletin
Temel görevi olmalı, siyasallaştırılmamalıdır… Sivil Toplum Kuruluşları, bu
konularda Devletle el ele, yürek yüreğe çalışmalıdır… Bu yalnızca dilek olarak
kalmamalı, yaşama geçirilmelidir…
Tüm canlılar için “Sağlıklı Yaşam”,
hem kolay hem de çok zor… Sağlıklı yaşama sanatını bilmek gerekir… Yaşamı
yakalamak ve sımsıkı tutmak için yaşadığımız evreni yalnızca iki gözümüzle
görmek yeterli değil. Üçüncü gözümüzle-Kalp gözümüzle-İç sesimizin müziğinin
eşliğinde görmemiz gerekir… Bunun için; Kendimize değer verelim… Kendimizi
önemseyelim… Sağlığımızı koruyalım… Doğru bilgilerle bilgilenelim… Bilgimizi
çevremizle paylaşalım… Bilmek yetmez, yaşama geçirelim… Hekimce sağlıklı yaşam
dileklerimi
*Prof. Dr. Çocuk ve Toplum Hekimi Uzmanı-Yeni yüzyıl Üniversitesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder